Sunday, June 10, 2007

İNTERNET REKLAMCILIĞI

Teknoloji geliştikçe ve sanal dünya günbe gün içimize işlemeye başladıkça ve 1990’ların gelmesiyle birlikte artan kullanıcı sayısına bağlı olarak, online reklamcılıktada bir patlama meydana geldi. Bu patlamanın ileriki yıllardada kendini katlayarak devam etmesi bekleniyor ve Cem Topçuoğlu bununla ilgili olarak, internet reklamcılığının 2006 yılında %20 oranında büyüdüğünü 2010 yılına kadar %84 oranında büyümesinin beklendiğini söylüyor.


İnternet reklamcılığı’nın ana hedefi, anında ve gerçek raporlama ve size ilgili ziyaretçilerin, sitenize geldiği zaman tanınabilmesidir.

Size hedef kitlenizin, potansiyel müşterinizin ayak izlerini sunar. Eğer, tek bir sitede veya onlarca sitede, yaptığınız kampanyadan gerçek zamanda, bir şifre ile log-on olup, bilgi alamıyor, ziyaretçilerinizi takip edemiyorsanız, bu kampanyanın çok fazla bir getirisi olmayacaktır.Sanırım bu nokta, geleneksel reklamcılığın internet reklamcılığından ayrıştığı en önemli nokta. Çünkü internet reklamcılığında yapılan ölçümlemelerin neredeyse hiçbiri geleneksel reklamcılık için söz konusu olamaz.

İnternet reklamcılığının sektöre ve reklamcılara sağladığı bir takım yararlar olduğu gibi tabi bazı sorunlarıda içinde barındırır ve en temel 4 sorunu vardır. Bunlar;

1) Yapay tıklama
2) Yapay gösterim
3) Yanıltıcı ziyaretçi trafik raporu
4) Reklam veren yada reklam alan sitenin yayınının kesintiye uğraması.


Fakat yukarıda varolan internet reklamcılığının günümüzdeki sorunları, inanıyorum ki yakın gelecekte çözülecek ve geleneksel reklamcılıktan daha çok kullanılır hale gelecek. Çünkü sanırım bundan seneler öncede bu noktaya gelineceği belki tahmin bile edilemezdi.

Sektörde ilk sıralarda olamasa dahi hatta TV reklamlarının öneminin yerini alamasa bile, her geçen gün kendini geliştirip, şuan varolan sorunlarını çözerek yoluna gelişerek devam edeceğini ve daha çok müşteri portföyüne sahip olacağını düşünüyorum.
E-WORLD

E-Ticaret için verilebilecek tek bir tanım yoktur. Bazı görüşlere göre, e-ticaret (E-Commerce), her türlü malın ve servisin bilgisayar teknolojisi, elektronik iletişim kanalları ve ilgili teknolojiler (akıllı kart-smart card-, elektronik fon transferi -EFT-, POS terminalleri, faks gibi) kullanarak satılması ve satın alınmasını kapsayan bir kavramdır. Başka bir görüşe göre ise e-ticaret, ödeme işleminin internet üzerinden yapıldığı alış-satışları içermektedir.

Elektronik ticaretin büyüme trendini gören ve bu yeni pazarda yerini almak isteyen çok sayıda şirket rekabette geri kalmamak için Internet üzerinde site açmaya başladı. Bir çok ünlü marka sanal mağaza açarken, Internet servis sağlayıcıları oluşturdukları alışveriş merkezlerinde sanal mağaza kiralamaya başladılar. Bu gelişmeler elektronik ticaret konusunda danışmanlık veren şirket sayısının da artmasına yol açtı.

Reklamcılar Derneği 1998 yılında Internet reklamlarına Kristal Elma Ödülü vermeye başladı. Elektronik ticaret konusunda çeşitli ürün ve hizmetler sunan IBM, Microsoft gibi teknoloji firmaları da, tüm dünya ile aynı anda Türkiye'de elektronik ticaretle ilgili çalışmalarına hız verdiler. İşletmeden işletmeye (Business to Business, B2B) satış modelin ilk örneğini Arçelik bayilerinden siparişlerini Internet üzerinden almaya başlayarak gösterdi.
Geleneksel pazarlamanın Amerikan Pazarlama Derneği’nce tanımı şöyledir: "Pazarlama, kişisel ve örgütsel amaçlara ulaşmayı sağlayabilecek iletişimi gerçekleştirmek üzere malların, hizmetlerin ve fikirlerin geliştirilmesi, fiyatlandırılması, tutundurulması ve dağıtılmasına ilişkin planlama ve uygulama sürecidir."Malların üretim yerlerinden satış yerlerine hareketini sağlayan faaliyetler pazarlama içinde düşünülür.
e-marketing ise; müşterilerinize ürün ve promosyonlarınızı e-posta yoluyla tanıtmanızı sağlayan bir sistemdir.

Özetle; e-ticaret ve e-marketing, teknoloji ilerledikçe, insanoğlu ve kurumlar daha çok bu gelişen yeni dünyaya ayak uydurdukça daha çok geçerliliğini sağlayacak. Son 10 yıl içerisindeki gelişmeler ve belkide daha fazlası çok daha kısa süre içerisinde, gelecekte katlanarak devam edecek ve dünya kelimenin tam anlamıyla e-world halini alacak!


GERÇEK ZAMANLI İLETİŞİM
“İnsanın bilgisayar programı ile arasında kurduğu dialog” olarak tanımlanan interactivity; teknolojini yeni yüzlerinden biridir. Interactivity; web tabanlı portallar, cep telefonları, PDA'lar, çağrı cihazları, masaüstü bilgisayarlar gibi noktalardan, gerçek zamanlı iletişim kurulmasını sağlamaktadır.
pazarlama, reklam ve PR sektörü için bu kavrama bakacak olursak; pazarlamada, en önemli şart insanı, tüketiciyi çekmektir yani tüketici ile birebir kurdukları iletişim pazarlamanın interaktif bir süreç yaşadığını gösterir.
Reklam sektöründe ise durum biraz daha farklı, tek yönlü bir iletişim var ve artık reklamların internete taşınmasını sağlamıştır bu kavram. Çünkü artık bir sitede aktif olarak surf mü yapıyorsunuz yoksa sadece bir kere clicklediniz mi araştırılabiliyor ve ölçümler yapılıyor. Bu kısa bir süreç değil belki 6 ay kadar sürebiliyor ama bu kavram ve internet gerçeği daha çok içimize işledikçe internette varolabilmekte sanırım güçleşecek ve araştırmalarda daha kısa zamanda sonuç verecek.

PR sektöründe ise durum tamamen çift taraflı olarak gerçekleşmektedir. Bu yüzden geri dönüşüm hızlıdır çünkü samimi bir iliki vardır. PR da durum bazen tamamen çift yönlü olmasada reklam kadar tek yönlüde değildir. Tüketiciyi çekmek için çok yönlü bir ortam söz konusudur burada.

Kısacası; teknoloji günbegün ilerleyecek ve insanlar bu sürece her geçen gün daha fazla ayak uyduracak. Sosyal yapının değişimi ve uyarlanması gerekiyor belki bu kavramın verimli bir şekilde işlemesi için ama insanlar ayak uydurdukları zamanda kimse bence onları durduramayacak.
NEW ECONOMY
1980 ‘lerin ortalarından itibaren uluslar arası alanda yaşanan gelişmelerin günümüzde yorumlanması olarak ifade edilen “yeni ekonomi” devletçilik ve liberalizm düşüncesinin temel alındığı ve karma edildiği 21.yüzyıla uydurulan ekonomik düşüncedir. Bu kavram kimilerinin savunduğu gibi sanal bir olgu olmaktan çok uzaktadır. Son on yılda dünya ekonomisi ve ABD ekonomisindeki gelişmelere bakıldığında, yeni ekonominin verimliliği, yeniden yapılanmaya yönelik baskıları, küresel niteliği, yol açtığı krizleri ile birlikte yeni ekonominin sistemi nasıl kökünden değiştirip sarstığı ortaya çıkmaktadır. Eski sektörler önemini, karlılığını, istihdam gücünü, üretim kapasitesini yavaş yavaş yitirirken, yeni sektörler çığ misali büyüyerek ekonomik büyümenin lokomotifi konumuna gelmektedir. Teknolojik gelişmeyle vücut bulan, büyük ölçüde dijitalleşmeye ve internete bağlı olan yeni ekonomi tıpkı dominant bir gen misali eski ekonomiyi, yani eski organizmayı kuşatıp yavaş yavaş yok etmektedir.
Bu ekonomik sistemin temelini dört ana özellik oluşturur: dijitalleşme (internet ekonomisini, yoğun olarak da elektronik ticareti), araştırma geliştirme faaliyetlerinin artması, küreselleşme ve insan kaynakları profilinde yaşanan radikal değişim (kurumların insan kaynaklarına dayalı yeniden yapılanması).
Özellikle internet ekonomisi yani dijitalleşme bu kavramın olduğu gibi hızla gelişen teknolojinin karşımıza çıkaracağı başka yeni kavramlarında temelini oluşturacaktır. Sonuç olarak; Türkiye için; artık teknolojik devrimden yararlanılarak, gerekli ekonomik atılım yapılıp, dünya arenasında beklenen ve hak edilen konuma ulaşılmanın zamanı gelmiştir

Saturday, March 17, 2007

İşte amatörlükten hallice bir çalışmamız daha...Ellerine sağlık AD-KEY :)


Wednesday, March 07, 2007

16.Mayıs.2007 !?!?

16 Mayıs 2007 de tarih 100 yıl geriye alınıyor. Tehlikenin farkında mısınız!?!?

http://www.youtube.com/watch?v=3I12Z-oaJMs&mode=related&search=

Saturday, January 13, 2007

ŞAPKADAN TAVŞAN ÇIKARMAK MI?
Teknolojinin hızla ilerlediği ve değişimin hızlı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ve bunun getirisi olarak insanların ihtiyaç ve isteklerinin günden güne arttığını görmekteyiz. Bu ihtiyaç ve isteklere çözüm bulabilmek yada aranan çözüme yol çizebilmek adına bizlere sunulan “Reklam” adını verdiğimiz görsel yada işitsel efektlerin her gün bir yenisiyle yüzleşmekteyiz. Dünün reklamcılığı neredeydi, bugün nerede ve kim bilir yarın nerelerde, hangi noktada olacak? Çünkü düşünsenize her gün “iletişim faaliyetleri ile binlerce insanı harekete geçiriyorsunuz! Bundan daha heyecan verici bir şey olabilirmi?” (Eli Acıman-Hayatımız Reklam-)

Dünün geleceğini oluşturan bugün, daha büyük ve daha karmaşık bir geleceğe adım adım yaklaşırken biz reklamcı adaylarının; bu dünyanın doğayeni, en kışkırtıcı ve kural tanımaz kişiliği olan Bill Bernbach’ı bu mesleğin temel taşı bilip öyle bakmalıyız geleceğe. Bana hep yol gösterici olan bir sözü vardır “dezavantajın içindeki avantajı bile görebilmelisiniz!” Bu cümlenin içinde saklı olanı aslında doğru anlayabilir ve uygulayabilirsek gelecek yüzyıllardada reklamcı-tüketici-ürün üçgenindeki köprüleri daha sağlam kurarız diye düşünüyorum.

Geçmişten günümüze gelen ve gelecektede hala önemi koruyacak olan bir diğer nokta var ki; “Gerçekçi olmak”. Ne kadar yetenekli olursanız olun yada bu mesleği ne kadar sindirmiş olursanız olun varolmayan bir özelliği yoktan yaratamazsınız ve saçmalayamazsınız. “Ne kadar saçmalarsan o kadar yaratıcılıktan uzak olursun” (Haluk Mesci) Zaten reklamcılığın özü gerçeği; tanıtıcı öğe, bilgi ve iletişim faaliyetleri ile beslemek değilmidir?

1890’larda yaratıcılık diye bir şey yok iken şimdi varlığını hissettirmekle kalmayıp, bunun üzerine takımlar kurulduğunu görmekteyiz. Reklam dünyasının geleceğinde de yaratıcılık, artık kendisini belki de başka bir kelime ile genişletecek ve çok farklı bir noktaya gelecek. Zaten Claude C.Hopkins’in yıllar önce bu kelimeyi sanat ile birleştirerek “Reklam bir Sanattır” cümlesine kitabında yer verdiğini unutmamalıyız.
Sektörün ne kadar hızlı ilerlediğine bir örnek verecek olursak: “Eskiden tezgahtarlar bizimle ilgilenirken artık kendi tezgahtarlığımızı kendimiz yapıyoruz ve çeşit çeşit ürün ile baş başayız. Bu noktada tek iş reklamlara kalıyor” (Atilla Aksoy) İnanıyorum ki; bu marketlerin
yerinide gelecekte daha büyükleri alacak böylece reklamlara ve reklamcılara daha çok ihtiyaç duyulan bir dönem başlayacak. Kim bilir belkide çok kısa bir zaman sonra…
Ayrıca insanlar zaten artık büyük bir kitlenin parçası olarak görülmek yerine farklı özellikleri olan bireyler olarak algılanmak istiyorlar. Neyin daha çok kişisel isteklerine karşılık verdiğini seçmek ve bireysel olarak ilgi görmek istiyorlar (USP). Kredi kartı ekstresinde doğum günümüzün kutlanması yada kartımız ile ilgili her türlü bilginin cep telefonumuza gelmesi buna iyi bir örnektir sanırım. Bugünlerde yaşadığımız bu örnek gelecekte içine gireceğimiz algılanma istekleri artan ve farklılaşan dünyada sınırları zorlayacaktır. Reklam dünyası tüketiciye daha fazla şey sunmak zorunda kalacak çünkü bunu bekleyeceklerdir!

Tüm bunların dışında; başta da söylediğim gibi her geçen gün hızla gelişen bir teknoloji ile başbaşayız. Tabi ki her şey gibi reklamcılıkta buna ayak uydurmaya devam edecek ve farklı projelere imza atacak. Çünkü paylaşımın iletişimle, iletişimin ise bilgisayar ve internetle her gün daha fazla iç içe girdiği zamanları yaşıyoruz. “Artık gizlilik yok. Her şey açık ve tüm
bilgiler paylaşılıyor. Yeni Dünyaya hakim olacak olan internette insan kendini özgür hissediyor.” Clue Train manifesto’ da yer alan bu cümleler ve diğer tüm gelecek ile ilgili tezler; reklamcılığın geleceğinin internet olduğunu işaret ediyor. Hiçbir kesintiye maruz kalmadan, dilediğini dilediği şekilde söyleyebilmenin özgür olduğu ve iletişimin son sınır olduğu bir ortamdan bahsediyoruz burada. Olumsuz yanları kaçınılmaz olsa da, gelecekte reklam veren için daha çok avantajlar dünyası olacağı kanısındayım.

Daha da ileriye tahmin yürütmeye çalışırsak; “gelecekteki yeni ve daha aktif rollerinde tüketiciler, sadece TV ekranındaki bir reklamın üzerine tıklamak suretiyle bir ürün hakkında her şeyi öğrenebilecekler. Bir başka tıklama, onlara tercihlerinin bir simülasyonunu ve sanal bir alışveriş olanağını sunacak. Ekrandaki ürünler anında satın alınabilecek ve 48 saat içinde teslim edilecek. Satın alımlar elektronik olarak, sanal para ile gerçekleşecek” (marjinal reklam ve tanıtım). Bu satırlarda internet reklamcılığının, TV reklamlarını, geleneksel reklamları ve billboard’ları giderek daha fazla destekleyeceğini ve sanırım 20-30 yıl sonra internet reklamcılığına yapılan yatırımların TV reklamcılığıyla eşitleneceğini gösteriyor.

Tüm bunları özetleyecek olursak; 1800’lerde Bill Bernbach la başlayıp, günümüzün birçok ustasıyla varlığını sürdüren ve geleceğinde bizlerinde varolacağı bir sektör Reklamcılık, bir Yıldız Savaşları Arenası… Önünde ki yılların çok parlak olduğunu düşündüğüm ve inandığım bu mesleğin geleceğini üç temel taşın oluşturacağına inanıyorum: Gerçekçilik, bireysel algılanma istekleri ve internet –sanal dünya-…
Tüketicinin farklılaşan bireysel algılanma isteklerine, gerçeklikten uzaklaşmadan, yoku var etmeden varolan ”şikayeti şahaneye çevirerek” (David Ogilvy) ve bunu iletişimin son hızla devam ettiği internet dünyasında gerçekleştirmeye çalışmak… Şapkadan tavşan çıkarmaya benzetenler olsa da; bu çok şey demektir ve geleceğin sihri belki de burada yatar.

“Üretken bir hayalperest değilseniz, şüpheci ve meraklı biri değilseniz, sizi reklamcılıktan uzak durmaya davet ediyorum” (Bill Bernbach)

Wednesday, November 15, 2006

Bu da bizim amatör çalışmamız...Ellerine sağlık IQ Reklamevi:)

MAKARNA’CI SİZİ AŞKA GETİRECEK

Birazdan sevgilinle mi buluşacaksın?
Yine nereye gidelim krizi yaşamak istemiyorsan sana bir süprizim var…

Erol Dernek Sok. Alyon Geçidi. NO : 4 Beyoğlu / İSTANBUL
0212 244 76 53

İNTERNET ve REKLAM

BİR DE BENİM SESİMLE

Reklamcılık ve reklam sektöründen bahsederken, “internet reklamcılığı’nın” ilk akla gelen sektörler arasında olmadığını görüyoruz. Bunun sebebi ise televizyon ve gazetelerin, sektörün çoğunluğuna hakim olması. Her marka, reklam bütçesinin bütüne yakın kısmını televizyon ve gazete-dergi için ayırıyor Türkiye de. Çünkü bu medya kanallarıyla insanlara ulaşmak çok daha kolay. İnternet reklamcılığının avantajları olduğunuda görüyoruz ama bu avantajlar onu ilk sıralara taşımaya yetmiyor. Tabi diğer bir yandan internet reklamlarının insanlara ve özellikle reklamcılıktaki en önemli kelime olan “hedef kitleye” ulaşması için teknoloji ve gelir düzeyini de hesaba katmalıyız. Sanal ortamın hayatımızın bir parçası olması gerektiği söyleniyor son birkaç yıldır. Ama bunu söylerken ortalama bir ailenin gelir düzeyi düşünülmüyor. Bence bu ilk düşünülmesi gereken nokta. İnsanları yeterli internet kullanamaması reklam sektörünü de etkiliyor ve insanların kısıtlı olarak kullandığı bir medya kanalına reklam vermekten kaçıyor reklam verenler.
Yukarıda bahsettiğim avantajlardan ilki hiç şüphesiz 24 saat hizmet farkı. Belirli bir saatten sonra televizyon bile daha az reklam vermeye başlıyor ama internette sürekli farklı şeyler izleyebiliyoruz, karşımıza hiç bilmediğimiz ürünler dahi çıkabiliyor. Ve bunları hemen satın alabiliyoruz. Ve o reklamı yapan firma ve reklam ajansına da ulaşma olanağımız var. Ama bunlar internet reklamcılığını önemli bir yere oturtmaya yetmiyor. Her ne kadar bilgisayar küçücük çocukların bile en büyük ilgi odağı olsada; televizyonun yerini alamayacağını düşünüyorum. Ve bu yüzden reklam pazarının büyük dilimini alamayacak hiçbir zaman.
Diğer bir önemli nokta ise kesintisiz reklam özgürlüğü sağlaması. Her çeşit insanın ve her markanın reklam yapmakta özgür olduğu, hiçbir kesintiye asla maruz kalmadığı, dilediğini dilediği şekilde söyleyebildiği bir ortamdan bahsediyoruz. Bu “kesintisiz reklam özgürlüğünün” ne derece doğru olduğu tartışılır ama reklam veren için önemli bir avantaj olduğu kanısındayım.
Teknolojinin hızla geliştiği ve sanal ortamın hayatımız içine girmeye çalıştığı günümüze bakarsak, internet reklamcılığının sektörde ilk sıralarda olamasa dahi, her geçen gün kendini geliştirip daha çok müşteri portföyüne saip olacağını düşünüyorum.

Friday, November 10, 2006

"Bir bilim-kurgu, bir masal ya da bir gerçek!"

"WHAT THE BLEEP DO WE KNOW?” -muhteşem bir film...-

GERÇEĞİN GERÇEK YÜZÜ



Uçmanın serbest olduğu bir içsel dünyaya sahipken niye yere sağlam basmaya inat ederiz bilmiyorum yada; niye beynimiz reddetse bile gördüğümüz her şeyle onu inandırmaya çalışırız…?
Her şeyi yapabilme yetisi olan biz insanlar değilmiyiz iki olay arasında bu kadar sağlam köprüler kurmayı başarabilen? Bizi mutsuz eden, yüzümüzü düşüren bir şey gerçekleşmeye görsün… Ardından yaşanacak benzer her olayın sonucunu bildiğimizi zanneder, bunu beyin ve bedenimize inandırır sonrada sonucu beklemeye başlarız. Ve şu cümleyi kurarız kaçınılmaz “ben biliyordum böyle olacağını”. Beyin; düşünce ve beden gücüyle çalışan bir makine ise eğer, bilebile lades niyedir bilinmez.
Tüm bu ve benzeri davranış biçimlerini sergileyen insanların iyi bir örneği “Amanda”… Ama ilginç olanı ki şu ki; filmde Amanda karakteri gerçek olduğu gibi ona gizli kalmış gerçeği gösterenlerde, içindeki gücü keşfetmeyi öğretenlerde gerçek!
Filmde her bir kare insana hem samimi, hem sıcak hem de şaşırtıcı geliyor. İçinde yaşadığımız dünyanın sınırlarını, kurallarını tamamıyla kendimizin yarattığını söylüyor açıkça bize. Bunu Quantum fiziğiyle birleştirdiği bazı noktalar bana tam anlamıyla uçuk-kaçık gelse de insan neden doğru olmasın diyor aslında.
Her şey inanç ve sevgi üzerine kurulu mesajını verirken bunu sağlam temellerle açıklıyor, su örneğinde olduğu gibi…
Sıradan bir gerçeğin aslında içerisinde çok gizemli bir gerçek barındırdığını keşfettim bu filmde. İnsanı bir kere için bile olsa dünyaya ve yaşadığı hayata farklı bakmaya sürüklüyor. Sanki “düşünce gücünüzle değiştirin hayatınızı, hayatınız düşündüğünüz gibi olacak” diyor ve bunu söylerken de gülümsetiyor insanı.
Ayrıca başka bir yandan; kendimi iyi hissedebilmenin, gülümseyebilmenin, hayatımı güzelleştirebilmenin sırrını çok yakınımda –kendi içimde- olduğunu hissedebilmek gibisi yok sanırım. Derler ya ”insan en yakınında ki gerçeği görmezmiş bazen”
Artık gözlerimi kapattığımda hayal kurmanın bile ayrı bir tadına varıyorum sanki… Sanki istesem dokunacakmışım gibi geliyor. Zaten istesem dokunurum değil mi? J
Kısacası; her izlediğimde gülümsetecek, her defasında farklı tatlar bulacağım, farklı noktalar yakalayacağım, sadece kendimizle dünyaya ve hayatımıza nasıl pozitif yön verebiliriz’i çok iyi öğreten bir bilimkurgu, bir belgesel, bir ders… Yada, kendimi her kötü hissettiğimde izleyebileceğim bir shov…
İşte her şey bizlerin elinde, beyninde ve bedeninde bitiyor. Düşünce gücümüzle, inanarak, severek başarılamayacak, savaşılamayacak şey yok! Yeter ki onu iç dünyamızda istediğimize kendim’iz denilen o büyük varlığı inandıralım ve bu inançla her gün her sabah gülümseyerek başlayalım hayata.
İçimdeki ses diyor ki; Gerçeğin Gerçek Yüzünü Görmeye Hazırsın SEN!

Tuesday, July 25, 2006



"28 yaşındaki Dennis Hwang'in muhteşem Google çalışmaları...

Belki de dünyanın en fazla tıklanan, görünen ve tanınmış logosu..."